My Profile

My Blog Posts

PriceTrack’in Hikayesi

PriceTrack özünde bir Software as a Service (SaaS) ürün olsa da aslında ailesinin 4. nesil bir ürünü ve geride kalan 3 nesillik hikaye aslında biraz da benim hayat hikayem. Neler mi var bu hikayede?

1. Nesil: Sınav Sonuçlarım SMS ile cebime gelsin

Üniversite 1. sınıftayken ilk yazılım tabanlı bot (robot) sistemimi yapmıştım ve oldukça sade bir şekilde çalışırdı ama etkisi benim açımdan keyifliydi. Bot belirli aralıklarla yeni açıklanan bir sınav sonucu var mı diye Öğrenci Bilgi Sistemi’ne benim bilgilerim ile girer (login) ve  yeni açıklanan ders notlarını Nokia 3210 cep telefonuma SMS atardı. Ders esnasında gelen bir SMS  ile sınav sonucunu öğrenmek 2000 yılında oldukça yenilikçiydi. Gidip ders notlarının olduğu panoya bakmak veya bilgsayarda sıra beklemekten çok daha hızlıydı.

Bot’u “Perl” ile yazmıştım, Crontab’da schedule edilmişti ve bir metin (text) dosyasını veritabanı gibi kullanıyordum. Her kontrolde elde ettiği notlar ile metin dosyasındaki notları birbiri ile karşılaştırıp farklı olanı ücretsiz bir SMS servisi üzerinden cep telefonuma SMS mesaj olarak gönderirdi.

Üniversite bitip kariyer yolculuğu başladığında geride farklı işler için kurguladığım, farklı teknolojilerde (Borland C++, Java, .Net, PHP, mIRC) geliştirdiğim birkaç küçük oyuncağım daha olmuştu. Bu bana hem eğlenme hem de biraz para kazanma fırsatı da vermişti. Bu yazılım dillerinin bir kısmını D&R’da ayakta okuduğum kitaplardan ve internet cafe’lere gidip okuduğum online içeriklerden öğrenmiştim. D&R’a sınırlı bütçeye sahip öğrencilere farkederek veya farketmeden sağladıkları bu imkan için aslında ne kadar teşekkür etsem azdır.

2. Nesil: (1V1Y.com’da Rakip Analizi):

LinkedIn’in Türkiye’de yeni yeni popüler olmaya başladığı yıllardı. 2007 yılında LinkedIn’e üye olmuştum ve dünyanın herhangi bir noktası ile uzaktan profesyonel iş birlikleri için bağlantı kurabiliyor olmak, insanları ve şirketleri çeşitli kriterlere göre arayabiliyor ve onlarla iletişime geçebiliyor olmak muhteşem birşeydi. Kendime bir profil oluşturmuş hem kariyer fırsatları için iletişime geçilmeye hazır hale gelmiştim hem de network’ümü genişletiyordum. Çevremdekiler için manasız bir uğraş olsa da (Kariyer.net varken ne gerek var), dünya ile bağlanabiliyor olmak müthiş bir networking olayıydı.

2009 yılında LinkedIn üzerinden ilk iş teklifimi almıştım. Gizem Burteçin beni bulmuştu ve yeni projesi için tanışmak istemişti. Tanıştık ve projesinden bahsetti. Henüz ortada bir ofis bile yoktu ama yükselecek olan bir trend üzerine bir projesi vardı, “Private Shopping”. Elektronik Ticaret yapmak mevcutta çalıştığım Portal iş modeline göre bana daha zor ve keyifli geliyordu. Ayrıca gelir modeli olarak müşterilerinden önce sipariş bedelini çeken ve sonra ürünleri tedarik eden bir iş modeline sahipti. Teklifini kabul ettim ve Doğan Grubu’ndan ayrılıp 1v1y.com’a geçtim.

Girişimcilik dünyasına adım attığım bir dönemdi ve ismini dahi söylemekte zorlanan ailem ve akrabalarım Doğan’da olmamı istiyorlardı. Doğan Grubu çok sevdiğim ve yapımına destek oldukları bir lisede, “Milliyet Erzincan Anadolu Öğretmen Lisesi”, okumuş birisi olarak çok da saygı duyduğum ve iki buçuk sene çalıştığım bir aileydi. Fakat bu benim açımdan çıkılması gereken bir yolculuktu.

1v1y.com’da kadim dostum, yıllarca birlikte yan yana oturup iş yaptığım kardeşim, Mehmet Kılavuz ile diğer Private Shopping siteleri tarayan (crawl) bir uygulama yazmıştık. Elimizdeki ürün sayısı milyonları buluyordu. Aktif olarak ise her hafta yüzbinlerce ürün çıkıyorduk ve bu kadarını tek tek ürün bazlı analiz etmek zordu. Biz de resme biraz daha üst perspektiften bakmıştık ve “İstatistiki Analiz” yapmaya karar vermiştik. İkinci nesil bot tüm rakip private shopping siteleri tarardı ve onlardaki kampanyalar, kampanya başlangıç/bitiş tarihleri, kampanyadaki ürün sayısı, ürünlerin maks/min/ortalama fiyatları, tükenen ürün sayısı vb. metrikleri topluyordu. Bu metrikler bize kampanya sayısı, kampanya performansı, tükenen ürün sayısı, marka ürün çeşidi sayıları gibi bilgileri veriyordu.

Bu metrikler ile hem kurumsal hafızayı oluşturuyor hem de rakiplerimizin stratejilerini anlamaya çalışıyorduk. Ek olarak bize ürün sağlayan tedarikçilerimizin rakiplerimize ne kadar ürün çeşidi ve fiyat aralığı sunduğuna kadar görebiliyorduk. O dönem ki genel müdürüm Levent Hatay’ın bir tedarikçiyi “Rakibim X firmasına şu kadar ürün vermişsin bana ise bu kadar, neden bizimkisi bu kez daha az?” diye sorduğunu ve tedarikçi tarafın duraksadığını gördüğümde anlamıştım, diğer firmalarda adamlarımız var ve bize haber veriyorlar sanıyordu ama oysaki bizim sürekli çalışan ve veri işleyen bir bot yazılımımız vardı.

3. Nesil: (Azerbaycan’da E-ticaret):

Bir diğer dostum, Serkan Arslan, sohbeti muhteşem keyifli ve enerjisi yüksek insan, bize tanışmamızı istediği birkaç kişi ile gelmişti. Türkiye’den ortakları olan bir grup Azeri ile sohbete başladık. Bir robot yazılım ve e-ticaret sitesi istiyorlardı ve Türkiye’deki e-ticaret sitelerinden sürekli taranacak (crawl) olan ürünler bu e-ticaret sitesinin veri tabanına aktarılacak ve Azerbaycan pazarında online olarak satılacaktı. Her satın alınan ürüne karşılık geliştirdiğimiz e-ticaret sistemi hangi siteden hangi ürünün satın alınacağına kadar biliyor ve satın alma sonrası elde edilen sipariş no’ları bir yerde topluyordu. Tüm siparişler Avcılar’da bir noktaya akıyor ve gelen sipariş numarasına göre Azerbaycan’daki sipariş no’su olan kutulara aktarılıyordu. Tamamlanan işlemler için sisteme onay giriliyor ve siparişler toplanıp ihraç ediliyordu.

Bu sistemde ülkedeki birçok e-ticaret sitesindeki yüzbinlerce ürünü hiç ERP’si ve stoğu olmayan bir ortama sürekli aktarıyor ve gelen talebe göre de satın almayı gerçekleştiriyordu. İlginç bir yapısı vardı ve riski çok düşüktü. Gelir modeli olarak daha ilk ayında bize kazandırmaya başlamıştı ve Mehmet ile kendi işimizi yapmaya karar vermiştik ne var ki Azeri dostlarımız bir süre sonra Ukrayna’lılar ile çalışmaya karar vermişti. Geliri paylaşmak yerine tümüne sahip olmak üzerine yeni bir modelleri vardı. Güzel sözler verilmişti onlara ama bir süre sonra sözlerin gerçekleşmediğini hep birlikte görmüştük. Paylaşmak güzel şeydir, sürdürülebilir bir iş modeliniz varken bir anda direksiyonu farklı bir yöne kırmanın da böyle bir sonucu olsa gerek.

4. Nesil: (PriceTrack Competitor Analysis):

Yıl olmuştu 2017 ve 2000’li yıllarda başlayan serüven hep yarım kalmıştı. Böyle kalması içimde büsbütün büyüyordu ve Etstur’daki IT Direktörlüğü görevimi bırakıp kendi işimi kurmaya karar vermiştim. İlk ürün olarak da Rakip Analizi yapan bir ürün çıkarmak istiyordum. Çevrede bunu yapan birçok ürün varken ben nasıl ön plana çıkabilirdim.

  • İnovasyon: PriceTrack rakip ürünleri otomatik bulabilmeliydi. Bu diğer URL Tracker’larda olmayan bir özellikti ve rakiplerin elle tek tek bulunup sisteme girilmek zorunda olunması büyük bir operasyonel yük yaratıyordu. Bu yükü ortadan kaldırabilirsem ciddi bir fark yaratmış olacaktım.
  • Teknoloji ve Tecrübe (know-how): Ürünü son teknoloji (cutting-edge) yapıda, dağıtık (distributed) bir mimaride, konfigüre edilebilir ve crawler motoru (engine) farklı işler için de kullanılabilir bir şekilde tasarlarsam riskimi en aza indirgeyebilir ve sahip olduğum tecrübeyi yeni şeyler öğrenerek arttırabilirim. Dolayısıyla bu efor en kötü senaryoda “Big Data Processing” alanında yeni şeyler öğrenmiş olmakla sonuçlanırdı.
  • Yol Haritası: İşten ayrılıp 4 ay içerisinde ürünü yayına (production) çıkarmış olmak hedefim vardı. Sonraki süreci eşim Ceren ile konuştuk ve neler yapmamız gerektiği ile ilgili planlar yaptık. Ceren’im diğer birçok kadın gibi garanticidir ve bu kariyer yolculuğunu bırakıp tümüyle girişim ile ilgilenmemi pek istemez. Bunun Türkiye şartlarında birçok ailede olan bir kültür olduğunu biliyorum ve bu aslında ülkenin giriş yapamamasının önündeki temel bir engel, “kültürümüzde girişim yapmak diye birşey yok”. Dolayısıyla ailenizden destek almanız zor ve onları en iyi ikna yöntemi “yol haritasını önlerine sermek ve belirli sürelere gelindiğinde bildikleri yola dönüş için izin vermenizdir”.
  • Network: Çok sevdiğim bir slogan vardı, “Network hayattır”. Gerçekten de öyle. Sadece ürün üretmiş olmanız yetmez onu tanıtmak, satmak, başka iş birliktelikleri yaratmak gerçekten network ister ve benim sahip olduğum network bu tarz aktiviteleri hemen hemen hiç yapmamış bir network’tü. Kurumsal hayatın verdikeri ile mutlu olan bir gruptuk ama şimdi işler farklıydı ve bu işleri bilen insanlar gerçekten artık çok değerliydi benim için.

4. nesil bot’um hayata geçtiğinde LinkedIn üzerinden bir VC’den tanışma teklifi almış ve sahip oldukları teknoloji firmalarından birisindeki CTO’luk görevini “PriceTrack’i de e-ticaret müşterilerine satmaya çalışmaları sartıyla” kabul etmiştim. Benim için artık hibrit bir model başlamıştı ve üzerimdeki iş yükü 2 katına çıkmıştı. Bir yandan çalıştığım şirketin ürününün ve müşterilerini gelişmesini sağlıyordum ve bir yandan da kendi ürünüm ile uğraşıyordum. Bu süreçte dostum Taylan Yüce ile tanıştım ve şirketi bir noktadan başka bir noktaya taşıma konusunda güzel işler çıkardığımızı düşünüyorum. Taylan teknolojiden anlayan çok iyi bir satış adamıydı ve birlikte gittiğimiz toplantılardan müşteriye nasıl davranılması gerektiğini, bütçe pazarlığının nasıl yapıldığını, cross-sell/up-sell v.b. ondan öğrenmiştim. Hep koltuğun karşı tarafında “satın alan kişi” olmak ile “bir şeyi satmaya çalışan kişi” olmak arasında ciddi fark var.

Taylan ile gideceğimiz bir toplantıda onun hasta olması sebebiyle tek kalmıştım ve müşteriye neler yapabileceğimizi anlatıyorken farketmeden Dijital Pazarlama’yı “işimizi elimizden mi alacaklar” diye ürkütmüş oldum. Amacım ürüne bir sonraki adımda eklemek istediğim adım “real-time bidding” altyapısını anlatmaktı ve bu Dijital Pazarlama’nın bir diğer operasyonel yükünü elinden alacaktı, kimine göre ise “işini elinden alacaktı”. İnsanı hep “stratejik bir varlık” olarak görmüşümdür ve “operasyonel işlerle insanların uğraşmaması” düşüncesi benim hep gitmek istediğim yer olmuştu.

Süreç içerisinde yeni insanlar tanıyor ve onlardan yeni fikirler duyuyordum. Bu beni giderek heyecanlandırıyordu. Heyecan duyduğunuz bir fikri anlatıyor olmanız aynı zamanda başka insanlarda da heyecan uyandırabiliyor ve size hem fikir hem de network anlamında katkıda bulunabiliyorlar. Yeni müşterilerim artmaya başladıkça, özellikle bu müşterilerin sahip oldukları marka değerleri çevremdekileri de heyecanlandırır hale gelmişti. Bu da yaptığınız şeye inanmayı daha da arttırıyordu. Sonuçta gelinen nokta herşeyden önce öğreticiydi ve katma değer sağlamaya başlamış olması güzeldi.

LinkedIn’de şirket sayfası (company page) açıp, ürün ve özellikleri ile ilgili yazmaya başladıkça özellikle yurt dışından iş teklifleri alıyordum ama artık daha net bir duruşum vardı, “şimdilik teklifler bekleyebilir”. Yurt dışı ile yaşanan bu etkileşimler bana “Girişimci ruhu olan ve risk alabilen insanların kurumlar için ne kadar değerli olduğunu” öğretmişti. Umarım Türkiye şartlarında da benzer bakış açıları olur zira özgeçmişinizde “Kurucu” bulunması kariyer planınız varsa değerlendirmenizi negatif etkileyebilir. Dediğim gibi “gelişmiş ülkeler ile aramızdaki fark zeka farkı değil, tümüyle bir kültür farkıdır”. Bakış açımızı doğru yöne kaydırabilirsek gerekli olan zeka ve enerjiye fazlası ile zaten sahibiz.

Öğrenilen Dersler:

  • Türkiye şartlarında girişim yapmak hem kültürel hem de devlet desteği açısından zor ve bu iki etken aynı zamanda engelleyici faktör olabiliyor. Bu nedenle bu kısımları aşılması gereken engeller olarak görmekte fayda var.
  • Network çok önemli ama sahip olduğunu network’ü “bir girişim kurmak ve onu ilerletmek noktasında kim bana ne fayda sağlayabilir” olarak düşünün ve göreceksiniz ki çevrenizdekilerin çoğu sizin için birşey yapamaz.
  • Şikayet etmekten öte kendinizden başlayarak etrafınızdakilerin kültürünü değiştirmeye çalışın. Bir süre sonra göreceksiniz potansiyel müşteri olarak gittiğiniz bir kişi bile size harika fikirler verebilir. Önemli olan sizin inanmanız, siz inandıktan sonra diğerleri de inanmaya başlar.
  • Yol haritasında her zaman bir kötü durumda çıkış kapısı olmasında fayda var. Yakın çevrenizi bu fikir ile idare edebilirsiniz ve acil durumda bu kapıdan içeri girebilirsiniz.
  • Kendinize düşünmek için güzel bir ortam ayarlayın. Bu ortamın bir ofis olmasına gerek yok. Benim en üretken olduğum ortam toplu taşımada kulaklık takılı müzik dinliyor ve etrafımdaki insanların çeşitliliğini seviyorum. İlginçtir çeşitlilik üretkenliği arttırıyor. Bana göre “çeşitlilik büyük bir zenginliktir”. Herkesin aynı tip giyinmesi, aynı dili konuşması, aynı şeyleri düşünmesi ve savunması ise tekdüzeliktir ve “tekdüzelik fakirleşmek demektir”.
  • Girişim yapmak aslında zengin olmak için çıktığım bir yol değil. Olursa ne hoş ama hayatıma dönüp baktığımda anlatacak hikayelerim olsun isterim. “Hayat insana sunulan en güzel hediye” ve insanı her geçen gün daha da olgunlaştırıyor. Sürekli ağlayan bir bebekten yetişkin bir insana giden bir yol, bir deneyim aslında.

Çıktığım bu yolda destek olan tüm dostlarıma sonsuz teşekkür ederim. İyi ki varsınız ve umarım hayatlarımızda birbirimize dokunduğumuz güzel zamanlarımız olmuştur ve bundan sonra da olur.

Ergin BULUT

Share:

Leave a Comment